Zaman geçiyor...




Şu aralar giderek artan bir hızla yoruluyorum. Yorgunluğumun fiziksel sebepleri gayet anlaşılır ve makul. Ancak zihnim kabullenmekte zorlanıyor olsa gerek ki; ruhuma çöken ağırlığı, yorgunluğumu daha yoğun hissetmeme sebep oluyor. 

Oysa kendimi hayallerimin projelerine bırakıp, zamanı kendime köle edesim var. İçimden taşan planları birer birer gerçeğe dökesim var. Yavaşlığın tadına varırken, ruhumu dinginleştiresim var. 
Zamanın acımasızlığına rest çekesim, onun ucundan sımsıkı yakalayasım var. Gidene vakur bir selamlayış ile veda edesim, yeni geleni çocuksu bir hayret ve heyecanla bağrıma basasım var.

Neden mi duruyorum? Son birkaç yıldır öylece duruyor hissindeyim. Araftayım. Oysa bir yandan hayatımın hızına şaşkınlıkla eşlik ettiğimin de farkındayım. Ne acayip!

En çok da çocuğumun büyüme hızları yüzüme çarpıyor. Oysa tek derdim bir gün gitmeye karar verdiğinde yükünü almış olmalı. Bu yüzden mi bu aralar gidip gidip durmalarım? Bu yüzden mi giderken aslında hep kalmalarım? Bu yüzden mi arafta sanmam kendimi?

Kimbilir!

Kızım benim. Umarım içindeki güç, yaşadığı her anı heybesine attığını anlamasını sağlıyordur. Günü geldiğinde hayatı olduğu gibi yaşayabilen bir kadın olacak. 

Bunun için elden geldiğince yanında, yamacında, onunla beraber ve onu anlayarak, dinleyerek var olmaya çabalıyorum. Fikrim hep yanında, henüz cismim tam olarak olamasa da… Oysa şimdi gerek de vardı ya!

Kollarımı açıp, onu kucaklıyorum. Huzurla uykusunun kokusuna bırakıyorum kendimi. Derin birer nefes aldığını ve bana soluduğunu hissediyorum. Şükrediyorum.

Yavrum benim, ne kadar uykusuz kalıyorsun, ne kadar çalışıyorsun, ne kadar yoruluyorsun. Emeklerin boşa gitmeyeceği için şükür, istediğin yere geleceğin için şükür…

Uykuya teslim ediyorum öpüp koklayarak. 

İçine dalıyorum hayatın. Fikrimi ve sevgimi onun yanına bırakıp, yola karışıyorum bir kez daha…

Yorumlar

Popüler Yayınlar