Sona doğru...






          Uzaklarda, çoook uzakta gün ışıyor gözlerime.. Güneş, böceklerin kemirdiği deliklerden gözlerimi kamaştıran bir ışıkla yaprakların arasından süzülmüş gibi doğuyor.
Ve böyle anlarda çoğu zaman yoğun bir  hisle dolar içim..  Bu dünyaya oldukça yakın bir his, sanki sizi solduran bi his.
       Camdan bakarken tüm dünyanın, yani tüm bu “iç çekiş dehşetinin” sona ereceği gibi bir duyumsamaya kapılırım.
Tıpkı bayram çocuklarının, yarın sabah bayram olacağı veya maaşlı kölelerin, cuma günü  bütün iş bitişinin son saatlerinde camdan bakması gibi.
         Böyle zamanlarda, her şey gibi dünyanın da sona ereceği hissine bürünür ve öyle bakarım dünyaya. Çok tuhaf ki, bu anlarda huzur doludur.  Bu his beni neden böylesine etkiler bilmiyorum, arzularımın bitişlere dayanmasındaki hezeyanı çözmeye çalışıyorum.
Son’a varmaktan kaçıyorum…
      Sona erişimden kaçan kaç insan vardır merak ediyorum!
İşte bu zamanlarda dünya bana çok yavan görünür.
Bütün karmaşıklığının gizemini, onun belirsizliğine bağlayacak olmam çok garip kaçmayacaktır. Belirsizliği onu karmaşıklaştırır ve karmaşıklığı da onu hızlandırılmış bir uyku haline ve içinden çıkılması imkansız bir kabusa çevirir. Dünya bu sırada eski model kasetlerin ileri sarılırken çıkardığı ses gibi iç gıcıklatan bir ses çıkarır. 
        Bunca kabusu yaratan bir kaosun birden sona erdirilme çabası, onun baş edilmesinin imkansızlığına kanaat getirmekle başlar.
Sona bakmak işte böyledir.

Sona bakmak, sonu arzulamak,umutsuzluğa bakmak ve onu arzulamaktan beslenir…

Yorumlar

Popüler Yayınlar