Yıl sonu, Ömrün sonu...
Belki de her şeyi kabullenip, hayatı akışına bırakmak lazım.
Zorlamak bazen çözüm değildir...
Biriktirdiğimiz hatıraları, yaşadıklarımızı anımsar,gülümseriz.
Bazen hüzünleniriz de.
Peki ya yaşayamadıklarımız?
Vazgeçmenin vakti gelmişti belki de..
Yaşanmışlıklarımız unutulacaktı belki de.. İçtiğimiz kahvelerin hatrı kalmayacaktı belki de…
Sabah uyanmalarımın anlamı kalmayacaktı belki de..
Yazdıklarımı sana okumadan öleceğim belki de…
Unutamazsın.
Bir insanı bu kadar sevince koşulsuz, bide üstüne kavuşamazsan unutamazsın.
Ömrünün sonuna kadar unutamazsın…
Bizim senle hiç sabahımız olmadı, hiç beraber uyanmadık, gözümüzü açar açmaz birbirimizi hiç görmedik.
Hiç güzel günümüz olmadı. Sıradan günümüz… İnsanlar gibi el ele tutuşup sokaklarda biz hiç yürümedik senle.
Bağıramadım seviyorum diye bağıramadım.
Ağır ağır yol almayı sevdiğim bu hayatta tek acelemsin, her yere yürürüm; ama sana koşmazsam sanki ölürüm...
Hayatı sadeleştirmeyi, basit yaşamayı, kanaat edebilmeyi, ele geçirmeyi reddetmeyi, kendini sınırlandırmayı bir duruş olarak hayatımıza katalım ki! Bu saydıklarımı kendi yolun bil, o zaman bir adım önde ve daha ferah olacak yüreğin.
Ben kötülük yapmayacağım kalbimi temiz tutacağım diye diye kendimi çok fazla engelledim. Şimdi ise bu kadar kötü insanın arasında çok fazla saf kaldım.
Keşke kendimi kötülük yapmaya kötü düşünmeye alıştırsaydım…
Duygu ve düşüncelerimizle kendimizi hayatın akışına bırakarak kendimizi “bulabiliriz” ancak.
Bu, kendimi kaderin rüzgârına ya da kısmetin eline bırakmak demek değildir.
Asla…
Yorumlar
Yorum Gönder