Kalbin aynası...
Kendimi anlatmayı sevmiyorum. Sorulmasından da hoşlanmıyorum,’hadi anlat kendini’ demek çok aceleci. Birini yavaş yavaş tanımalısın. Mutluluklarını, hüzünlerini, gülümsemesinde ki burukluğu, en sevdiği çiçeği ve kokuyu sindire sindire öğrenmelisin. Bunların tadını çıkartmalı. Hayat zaten hızlı, ona meydan okumalı.
Hepimiz birilerinde iz bırakmaya çalışıyoruz, bir gün hatırlanabilmek için. Peki neden iyi bir iz bırakmak yerine kötü izler bırakıyoruz? Haklısınız. İnsan ona iyi davrananı değil en derin yaralar açanı hatırlar hep. İyiler, iyilikler daima unutulmaya mahkumdur.
Siz dış görünüşünüze iltifat edildiğinde büyük bir sevinç duyuyorsunuz. Dış görünüş sizin her şeyiniz. Hep birilerine güzel görünmek, güzel olduğunuzu düşündürtmek istiyorsunuz. Sizin için karakter, kişilik her zaman ikinci planda kalıyor. ‘’çok güzelsin’’ sözü ‘’çok iyi bir insansın’’ sözünden daha çok tebessüm ettiriyor size. Ama unutuyorsunuz, güzellik gelip geçicidir.
Hayat kime ne şekilde yön verebilirdi ki? Yaşadığımız hayat, kararlarımız fikirlerimiz, pişmanlıklarımız bizi nereye kadar sürükleyebilirdi?
Mutlu olmaya çalışırken etrafımızdaki insanlarla aynı çaba içerisinde aynı hayatları yaşamaya çalışmak aynı şey değil miydi?
Veya bir insanın farklı olabilmesi için mutsuz mu olması gerekirdi?
Çok garip bir şekilde bir çok karakterimin olduğunu ve bunları bir senaryoymuş gibi görüp oynadığımı hissediyorum. 45 yaşında bir kadının ne kadar çok rolü olabilir ki bu hayatta?
Bazen müzik dinlerken aşk acısı çeken bir kız, bazen sokakta yürürken kendini yalnız ama bir film yıldızı gibi hisseden bir star, samimi olduğu insanların yanında doğal davranan ama samimi olmadıklarının yanında sanki çivili bir sandalyenin üzerinde oturan biri gibi…
Hangisi benim gerçekten olmak istediğim, oynamak istediğim başrol onu bilemiyorum, kestiremiyorum. Bu kararı benim yerime beklide hayat veriyor…
Belki de bu zamana kadar gelmemiştir hayatımın rolü, fırsatı. Umuyorum öyledir çünkü bu senaryolar biraz can sıkıcı …
Kendimi kandırdığımı seyircileri mutlu edemediğimi düşünüyorum çünkü. Sizde benim gibi etrafınızda aslında olmaması hiç bu dünyada var olmaması gereken insanların neden baş rolleri kaptığını düşünüyor musunuz?
Haklı taraf, hak eden taraf neden hep son ana kadar o sahne tozları ciğerlerine işleyene kadar bu durumu yaşamak zorunda?
Rol mu çalmalıyız, ya da bize de bir gün güzel bir rolün geleceğini mi düşünmeliyiz, ya da ömrümüzün sonuna kadar yalnızca o sahne tozlarının arasında çürüyüp gitmeli miyiz?
Ben bazen kendimi o sahnenin üzerindeki oyuncuların bile dışında tutuyorum. Karşınızda ki insanı güzelliğiniz ile bir müddet kendinize hayran bırakırsınız. Fakat iyi bir insansanız eğer bir insanda ki tesiriniz çok daha büyük olur. Eğer ki unutulmak istemiyorsanız yüzünüzü güzelleştirmeyin, kalbinizi güzelleştirin.
Ağırdan alın yaşamı ve getirdiklerini. Teker teker ve sakince. Güzellik güzelliği, umut umudu, hayal bir başka hayali tetikliyor. Yeter ki zaman ve emek verin. Yeterince sulanan ve güneş ışığı alan bir bitki gibi, zamanı geldiğinde çiçek fışkıracak her bir yerinden.
Yorumlar
Yorum Gönder