Gidiyorum...




Sert bir sarsıntı ile kendime geldim. Otobüsteyim, uyuya kalmışım. Gece yine geç yatmıştım, ondan olacak. Uyku tutmuyor bu aralar pek. Şoför, bir tümseği fark etmemiş olacak ki tüm hızı ile üzerinden geçip herkesi bir yerlere savuruyor. Başım acıyor. Sarsıntı ile cama vurmuş olmalıyım. Hava sıcak sayılır… Güneş, otobüsün camından girip, sanki eritmek istercesine ısıtıyor yüzümü. Gözlerimi kaçırmaya çalışıyorum ama nafile.
  Gidiyorum evet. Aklımda, gideceğim yerin silik soluk hayali ile devam ediyorum yola. Yanımda oturan genç, otobüsün o dar koridorunda biriken kalabalığın, üzerine üzerine yüklenmesinden rahatsız oluyor. Toparlanıp dik oturmaya çalışıyor sinirli sinirli. Durak durak insan iniyor, indiğinden fazlası geri biniyor otobüse. Alışık olduğumuz, balık istifi yolculuklar işte diye geçiriyorum içimden.

Ege mahallesi otobüslerinin günün hangi saati olursa olsun veya hafta sonu olsun boş olduğunu görmedim. Haaa boş derken tüm koltukların dolu ve ayakta birkaç kişinin olması benim için otobüsün boş olması demektir.

  Sıcak hava, kalabalık ve ter kokusunun içinden, ince ve cılız bir yol bulmuş olacak ki bir parfüm kokusu takılıyor burnuma. Kokunun, kimden geldiğini arar gibi bakınıyorum etrafa ve hoşnutsuz ve mutsuz insan yüzlerine. Bulamıyorum tabi nereden ya da kimden geldiğini. 

  Bir gürültü koptu birden. Otobüsten inerken, yolculardan birinin ayağı bir başkasının bacağına mı takılmış, neymiş. Yuvarlanarak iniyor adamcağız otobüsten. Şoför, otobüsün arkasında, kornaya yüklenen sabırsız sürücülerden birkaçına el kol yapıyor. Dudakları belli belirsiz hareket ediyor. Sesli söyleyemediklerini, fısıltılar ile haykırıyor belli ki. Çok değil, iki durak kaldığını fark ediyorum camdan dışarıya bakınca. İnmek için hazırlansan iyi olur diyorum kendi kendime. Çünkü, otobüse binmekten daha uzun süren ve büyük uğraş gerektiren bir eylem inmek. 

Önce yerinden kalkacaksın. Sendeleye sendeleye, bir ileri bir geri, yanındakinin kucağına düşmemek için uğraşarak koridorda, senin boşalttığın yere oturabilmek için bekleyen o vahşi kalabalığın arasına atacaksın kendini. Koridorda iken bir yere tutunmuyor olsan da olur. Düşmezsin, düşecek yer yok ne de olsa. Sürtüne, sıkıla, tutuna, bıraka derken kapıya ulaşman gerek. Tabi bunların hepsini, otobüs durağa varmadan başarman gerek yoksa bir durak sonra inersin. Tüm bu mücadele ve güreş tecrübesi gerektiren eylemler sonunda ter içinde yanaşıyorum kapıya ve mükemmel zamanlama. Kapı sanki kopup düşecekmiş gibi sesler çıkararak açılıyor, iniyorum. 

Cezaevi avlusuna çıkıp temiz havayı ciğerlerine dolduran bir mahkum misali mutlu oluyorum istemsiz.

  Gideceğim yer duraktan çok uzak sayılmaz. Yürümeye başlıyorum ağır ağır. Sanki, tadını çıkarıyorum bu sokakta biriktirdiğim anıların. Sokağın sonuna doğru bir park var. 

    Gideceğim yer neresi…



Yorumlar

Popüler Yayınlar